ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

ARTOVA

Artova, Tokat'ın bir ilçesidir. Tokat il merkezine 38 km uzaklıktadır. 


Tokat İli Siyasi Haritası


ARTOVA İLÇE TARİH
Tarih
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 159
ARTOVA RESİMLER
ARTOVA FOTOĞRAFLAR
ARTOVA MANZARALAR
ARTOVA GÖRÜNTÜLER
ARTOVA KÜLTÜR
ARTOVA TURİZİM
ARTOVA COĞRAFYA
ARTOVA NÜFUS
ARTOVA
TOKAT ARTOVA
Artova ilçesi Şubat 1921 yılına kadar Tokat il merkezine bağlı bir bucak iken, Mart l921 de şimdiki Sulusaray ilçe merkezi olarak mülki taksimatta yerini almıştır.




1923 yılında meydana gelen depremde ilçe merkezi olan Sulusaray’daki bütün resmi binalarla birlikte meskenlerin tamamen hasara uğraması üzerine ilçe merkezi o zaman Tokat merkeze bağlı Çiflik köyü olarak kayıtlarda bulunan şu an Tokat-Sivas karayolu üzerindeki Çamlıbel beldesine taşındı. İlçe merkezi burada bir gelişme gösteremedi. İlçenin birçok köyü merkezin çok uzağında kaldı. Bunun üzerine 1 Haziran l944 de coğrafi durum göz önüne alınarak Artova ilçe merkezi şimdiki yeri olan Samsun-Sivas demiryolu güzergahında bulunan Kızılca nahiyesinin aşağı kısmındaki Kunduz istasyonuna taşındı ve istasyonun adı Artova olarak değiştirildi.
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 102
Hükümet Konağı, Belediye gibi devlet daireleri tren istasyonunun arkasındaki düzlük arazide yer aldı. İstasyonun biraz gerisindeki Kızılcaköy ilçenin mahallesi durumuna getirildi.




Artova’nın ilçe merkezi olmasında ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İNÖNÜ’ nün çavuşluğunu yaptığı Kızılcaköylü Dragoş lakabıyla anılan İbrahim Dirican’ın İsmet Paşa’dan isteğinin etkili olduğu söylenmektedir. Ancak bununla ilgili resmi bir belgeye rastlanılmamıştır. İbrahim Dirican’ın Artova’nın ilçe olmasından sonra etkili bir isim olarak ön plana çıktığı, şu an Meslek Yüksek Okulu olarak kullanılan tek katlı taş binanın Artova Ortaokulu olarak yapılma aşamasında gerek arazinin istimlak edilmesinde, gerekse köylerden kağnı arabalarıyla taş getirilmesinde öncülük ettiği yaşlı insanlar tarafından anlatılmaktadır.
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 73


Artova ilçesi Kızılca mahallesinin bulunduğu yerde milattan 500 yıl kadar önce Kapadokya Krallığı zamanında kurulmuş ve Pontus Krallığının istilasına uğramıştır. Romalıların saldırılarında ve buralarda yapılan savaşlarda yıkılıp yakılmış, Onbeşinci yüzyıl başında Timur’un orduları tarafından alt üst edilmiştir. Osmanlı imparatorluğu döneminde büyük bir köy olan Kızılcaköy daha sonra Bucak merkezi durumuna getirilmiş ve yukarıda izah edildiği gibi 1944 yılında ilçe merkezi olmuştur.
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 97
Artova tarihi eser bakımından oldukça fakirdir. Boyunpınar köyünün kalkolitik döneme ait bir arkeolojik sit alanı olduğu Raci Tezizel tarafından 1952 yılında yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Araştırmalar sonucunda bulunan Kayapınar Höyüğünün ilk üç katmanı altında bu dönem (Yazılı Tarih Öncesi Bakır Çağı) kültür ve sanatına ait kırmızı, kahverengi ve siyah astarlı seramik çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 71
Ayrıca Boyunpınar köyü özündürük mevkiinde bir tepenin içerisindeki yumuşak kayaların oyulmasıyla oluşmuş, beş odalı ve üç katlı yer altı yerleşim yeri bulunmuştur. Burası halk arasında Horun Mağarası olarak adlandırılmakta olup Kültür ve Turizm Bakanlığı restorasyon çalışması yaparak gezi ve incelemeye açmak üzere girişim başlatmış bulunmaktadır. Bu mağaraya daracık giriş ağzından eğilerek girilmekte olup içerisi karanlık olduğu için el feneri aydınlığı ile içerisi gezilebilmektedir. Odaların içerisinde havasızlık ve nahoş koku mevcut olmayıp bir hava akımı hissedilmektedir. Define arayıcıları tarafından mağara içerisinde bir çok tahrifat yapılmış bulunmaktadır. Mağaranın dışındaki alanda çok önceleri Ermeni köyü bulunduğu yaşlılar tarafından söylenmekte ancak buna ait görünürde bir belirti bulunmamaktadır.
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 68


Yukarıgüçlü köyü ile Boyunpınar köyü arası ve iki köy hududundaki Bahdulu çeşmesi etrafında eski bir köy yeri kalıntıları göze çarpmakta olup, burada daha önce ermeni köyü bulunduğu söylentileri define arayıcılarını harekete geçirmiş ve her taraf eşik deşik edilmiş durumdadır.


Rumi 1249. Miladi 1833’e tekabül etmekte olup günümüzden 175 yıl öncesidir.
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 66
1635 yılında 4.Murat İran-Revan seferinden dönerken Sivas-Yıldızeli’nden geçip Tokat’a gelirken bugün Artova ilçesinin bulunduğu arazide mola verdiği ve daha sonra şu an Tokat il merkezine bağlı Tahtoba ve Uğrak köyleri arasındaki handa kaldıktan sonra Tokat’ a geldiği ve Çölkestiren sarayında bir gece misafir kaldığı Evliya Çelebi nin Seyahatnamesinde yazmaktadır.




Yine Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “…kuzeye doğru giderek, Çamlıbel dağını, Sivas eyaleti toprağında mahsülü çok mamur ve müzeyyen kasaba misali köylerden geçtik. Arıkova kasabasına geldik, oradan yine şimale giderek Şeyh Nusrettin Tekkesi ne geldik…” diye yazmaktadır.
Tarih: 09.02.2012 - Hit: 91


Atatürk’ ün 21 Kasım 1930’da Cumhurbaşkanı olarak Sivas’tan Tokat’a gelirken Artova’ya uğradığı ve halkla bir süre sohbet edip onların dertlerini dinlediği anlatılmaktadır.




Artova eski kayıtlarda “Artukova” diye geçmektedir. Artuk Bey, Büyük Selçuklu Meliki Alpaslan’ın komutanlarından Eksik Bey’in oğlu olup değerli bir komutandır. Bu komutanın asıl hüküm sürdüğü yer Halep, Mardin ve Elazığ olmasına rağmen Sivas bölgesine kadar da geldiği söylenmektedir. Danişmentname isimli eserde; Artuhi adıyla anılan Artuk Bey’in Tokat yörelerinde Artukova (Artova) da faaliyet gösterdiği ve buradan Orta Anadolu’ya geçerek Norman reisi Ursel (Russel) ve imparatorun amcası Yuannis (İoannes) komutasındaki Bizans ordusunu bozguna uğratarak batıda Marmara kıyılarına kadar geldiği ifade edilmektedir.
Tarih: 25.10.2011 - Hit: 229


Tarihçi Mustafa Necati SEPETÇİOĞLU 2-6 Temmuz 1986 tarihleri arasında Tokat’ta düzenlenen “Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat” konulu sempozyumda sunduğu “Anadolu ve Rumeli Topraklarımızın Türkleşmesi” isimli tebliğinde “… o günlerden kalma Artukâbâd, daha sonra Artukova ve şimdiki Artova bunun yaşayan en güzel delilidir; Alpaslan’ın emirlerinden Artuk Beyi o günlerden bu güne getirir.” ifadeleri Artova tarihi ve ismi konusunda bize ışık tutmaktadır.
Tarih: 25.10.2011 - Hit: 290


Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Ali AÇIKEL’in Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi 2003/Cilt 20, Sayı: 2’de yayınlanan “Artukabad Kazası Yer Adları (1455-1600)” isimli makalesinde; Günümüzde Artukabad adı Artova şeklinde konuşulup yazılmakla birlikte Artukabad tarihi coğrafyası Tokat ilinin Artova, Sulusaray, Yeşilyurt ilçeleri ile Zile ilçesinin doğusunda kalan dar bir alanı kapsamaktadır.” şeklinde yapılan açıklama yukarıdaki bilgileri doğrulamaktadır. Aynı makalenin devamındaki bilgiler ise şu şekildedir.




Artukabad bölgesi 1071 Malazgirt Zaferinden günümüze kadar kesintisiz olarak Türk yerleşim alanı olması nedeniyle Anadolu’daki Türk kültürünün en eski ve en derin izlerini taşımaktadır. 1455-1600 yılları arasını kapsayan tapu-tahrir defteri ile 1600 senesine ait avarızhane defterleri bunu göstermektedir.
Tarih: 25.10.2011 - Hit: 294


15 ve 16. yüzyılda Artukabad kazasında arşiv kayıtlarına yansıyan yerleşim yerlerinin toplam sayısı 200 civarındadır. Bu toplamın 73’ü köy, 125’i mezra, 1’i kışlak ve 1’i yaylaktır. 15 ve 16. yüzyıldaki bu yerleşim yerleri adları günümüzdekilerle karşılaştırıldığında toplam 73 köyden 56’sının mevcut olduğu, ancak bir kısmının isim değişikliklerine maruz kaldığı görülmektedir. Bu durum Artukabad’ın bu günkü coğrafyasındaki köylerin yaklaşık % 75’inin köklerinin 15. asra kadar uzandığını ortaya koymaktadır.
Tarih: 09.10.2011 - Hit: 287






Artukabad kazası yer adları köken bakımından çeşitlilik göstermektedir. Kazadaki yer adlarının köken olarak dayandığı başlıca diller: Türkçe, Arapça, Farsça ve Rumca’dır. Türk adlarının % 51’lik oranla ilk sırada yer aldığı görülmektedir.


Oğuz boyuna ait Artova ilçe sınırları içerisindeki yer adları: İğdir, Karkın ve Salur’dur.
Tarih: 09.10.2011 - Hit: 247


Avar Türkleri’ne ait olan yer adı; Avara, 1071-1178 yılları arası hükümran olan Danişmentliler’e ait yer adı ise Ahmetdanişment’dir. Bazı köylerin eski ve yeni adları ise şöyle sıralanmaktadır.


1455-1600 Yılları Arası Yer İsmi Bu Günkü İsmi
Ahmeddanişmend Ahmetdanişment
Alpugurnd Akmusa Ağmusa
Avara Aşağı ve Yukarıgüçlü
Ayazma Aktaş
Heris Bayırlı
Horon Boyunpınar
Hudadad Çelikli
İğdir İğdir
İsbolos Gümüşyurt
İtak Gürardıç
Kızılca Artova İlçe Merkezi
Musa Yağcımusa
Salur Salur
Sarsı Sağlıca
Tuzla Tuzla
Tarih: 09.10.2011 - Hit: 266
1266/1850 yılı Devlet Salnamesinde Tokat kazasının bağlı olduğu Sivas Sancağı kazalarının sayısı 1850 yılında 22’den 17’ye indirildiği ve aşağıda sıralandığı gibi Artukabad’ın bunların içerisinde bulunduğu görülmektedir:


1. Sivas 6. Karakuş 11. Hüseyinabad 16. Ortapare
2. Sivasili 7. Mecidözü 12. Karabad 17. Yüzdepare
3. Yıldızili ve Han-i Cedid 8. İnalluballu 13. Zile Aşiretleri
4. Niksar 9.Turhal 14. ARTUKABAD
5. Erbaa 10.Tokat 15. Deliklitaş
1273/1856-1857 yılı Devlet Salnamesinde ise 1856 yılında bazı kazaların birleştirilmesi, bazılarının kaldırılması ve az da olsa yeni kazaların kurulması yanında daha önceki devirlerde kaza statüsü verilmeyen Yörük ve aşiret yerleşim birimlerinden beşinin kaza olarak yapılandırılması ile bu sayının 23’e yükseltildiği belirtilmektedir. Bunlar içerisinde yine Artukabad’ın varlığı göze çarpmaktadır.
Artova
1. Sivas 9. Kazabad 17. Emlak
2. Sivasili 10. Zile 18. Gedikcik
3. Tokat 11. Yıldızili ve Han-i Cedid 19. Perakende-i Kangal
4. Turhal 12. ARTUKABAD 20. Yörükân-i Zile
5. Niksar 13. Deliklitaş, Ortapare ve Yüzdepare Aşiretleri 21. Aşiret-i Milli
6. Mecidözü 14. İlbegli 22. Kavilli ve Bariklü Aşireti
7. Erbaa 15. Sarkipara 23. Sagci ve Badlu Aşireti
8. Karakus 16. Gelmugat


1867 İdari taksimatı ile Tokat kazası eskiden olduğu gibi Sivas sancağına bağlı kalmakla birlikte nahiye ve köylerinin sayısı değişmedi. 1870 yılı Salname kayıtlarına göre Artukabad yine Tokat kazasının nahiyesi olarak görülmektedir.

Tokat kazasına bağlı Kafirni (bugün kü Almus ilçesi), Komanat (Gümenek, bugün kü Kılıçlı köyü), Turhal, Artukabad (bu günkü Artova ilçesi) ve Karabad (bugün kü Pazar ilçesi) nahiyeleri 1864 sonrası dönemde birer Müdür’ün başkanlığında nahiye meclisleri tarafından yürütüldüler.








Kaynak: 1. Galip EKEN “Tanzimat Dönemi Osmanlı Toplumunda Nüfusun Mesleki Yapılanması. Tokat Örneği, Tarih İncelemesi Dergisi.

ARTOVA İLÇE HARİTA




2. 1287/1870 yılı Sivas Vilayet Salnamesi. Sayfa: 13






Salur ile Tuzla köyleri arasındaki ve hangi köy sınırları içerisinde bulunduğu ihtilaflı olan Kayacık mevkiinde kale olarak bilinen dağın yamacındaki bir kaya üzerinde oyarak yazılmış Rumca yazılar bulunmaktadır.





Salur köyü sınırları içerisindeki Attepe mevkiinde mezar ve eski duvar kalıntılarına, Salur ile İğdir köyleri arasındaki Meydan Pınarı mevkiinde küp ve topraktan ev eşyası kalıntılarına rastlanmaktadır. Zaten bu bölgedeki Salur, İğdir ve Kunduz köylerinin adlarının 1400’lü yıllarda da aynı olduğu bölgenin çok eski bir yerleşim yeri olduğunu ortaya koymaktadır. Salur köyünde bulunan virane haldeki eski caminin kapısının doğu istikametinde bulunması buranın kiliseden camiye dönüştürülmüş olduğu söylentilerini beraberinde getirmektedir. Tüm bu eserler buradaki yerleşim yerlerinin 1071 Malazgirt Zaferinden öncede mevcut bulunduğu konusunda kesin fikir vermektedir.

ARTOVA İLÇE COĞRAFYA
Coğrafi Yapı


A. Artova İlçesinin Konumu:






Artova ilçesi kuzey yarım küresinde 36 derece 18 dakika 15 saniye boylam ve 40 derece 07 dakika 02 saniye enleminde yer almaktadır. Yüzölçümü 493 kilometrekare olup deniz seviyesinden yüksekliği 1170 metredir.





Tokat il merkezine 38 kilometre uzaklıkta bulunup, doğusu Tokat merkezine bağlı köy topraklarıyla, batısı Sulusaray ve Zile, güneyi Yeşilyurt, kuzeyi ise Pazar ilçeleriyle çevrili bulunmaktadır.




B. İlçenin Fiziki Özellikleri






B. İklim Şartları:



Artova’nın iklimi zamanla Karadeniz iklimi karakteri gösterse de genellikle bir kara iklimi hâkimdir. İç Anadolu ve İç Doğu Anadolu iklimleri etkisi altındadır. Tokat deyince ılıman iklimi olan bir vilayet insanların hafızasına yerleşmiş olduğu halde Artova’nın iklimi Sivas ile eş değerdedir. Genellikle Sivas’ın karlı olduğu zaman Artova’da karlı, soğuk olduğu zaman da soğuk olmaktadır. Başçiftlik’ten sonra Tokat’ın en çok kar alan ve kışları soğuk, yazları serin olan ilçesi Artova’dır. Özellikle Yukarıgüçlü köyünün üstündeki ve hakim tepesinden Kazova ve Yeşilırmak’ın da izlendiği Ağdağ mevsimin ilk karının görüldüğü ve yine karın en son eridiği yüksek bir dağımızdır. Kasım-Nisan ayları arasında genellikle Tokat’a yağmur yağarken Artova’ya kar yağmaktadır. 1987-2001 yılları arası yıllık yağış ortalaması 500 mm.nin üzerindedir. Temmuz ayı sıcaklık ortalaması 18 derece, şubat ayı sıcaklık ortalaması ise -1.8 derece civarındadır.





C. Yeryüzü Şekilleri:






Artova’nın genel jeoteknik değerlendirmesi A.YILMAZ’ın 1981 yılında yayınlanan “Tokat ile Sivas Arasındaki Bölgede Ofiyolitli Karışığın (melange) İç Yapısı ve Yerleşme Yaşı” konulu bülteninin 24 ncü ciltinin 31-36 sayfalarında şu şekilde yapılmıştır:





Artova Eosen veya Oligosen yaşlı konglomera, kumtaşı ve marnlardan oluşmuştur. Güneyde alüvyona geçilir. Alüvyon kalınlığı 10-50 metredir. Yeraltı suyu derindedir. Artova genel olarak sağlam zemin üzerinde bulunmaktadır. Zemin grubu A ve B alınabilir. (Yüksek ve orta dayanımlı kaya ve toprak zeminler)






İlçe merkezi ikinci derece deprem bölgesinde ve Kuzey Anadolu Fayına 65 kilometre, Ezine Pazarı Fayına ise 49 kilometre uzaklıktadır.





D. Doğal Durumu:






Artova arazisinin geneli dağlıktır. Köyler dere boylarında ve dere ağızlarında toplanmıştır. Yer yer dağ yamaçlarında da güzel köyler mevcuttur.





Sivas’tan gelip Samsun’a gidecek olan trene Artova istasyonundan binip hareket ettiğimizde hafif bir rampayı tırmandıktan sonra sağdaki Taşpınar köyünün yakınından geçip düzenli ve dış duvarları beyaz badanalı bu küçük köyü gerilerde bırakırız. Biraz ileride tatlı bir inişe geçtiğimizde önümüze Silisözü diye anılan ova gelmektedir. Artova’da çıplak olan tepeler yerine Silisözü ovasının her iki tarafında meşelikler ve bodur ağaçlarla yeşil yamaçlar görülür. Kuzeye bakan yamaçlar ise daha bir yeşilliktir.





Solda Bebekderesi köyü biraz içeride kalır ve görünmez. Ancak hem Artova-Zile karayoluna hem de Yenice ve Aktaş köyüne yakınlığı sebebiyle demiryolunun yüzeli- ikiyüz metre kadar solundaki arazilerine beş altı civarında ev ve ahır yaparak oluşturulan Bebekdere köyünün yeni bir mahallesi dikkati çekmektedir. Bu evlerde oturanlar zaten çocuklarını Bebekdere’ye değil yakınlığı sebebiyle Yenice köyündeki İlköğretim okuluna göndermektedirler. Trenin penceresinden etrafı izlerken sağdaki Aktaş köyünü derenin kıvrımı içinde kaldığı için göremeyiz. Karayolundan gitmiş olsa idik devlet tarafından afet konutları olarak yapılmış olduğunu aynı hizada ve tek tip olarak yapılmış evleri ve planlı sokaklarını görünce anlayıverecektik. Evlidere köyü sağda biraz yukarılardadır. Ulusulu istasyonu sağda, Ulusulu köyü ise ormanın eteğinde solda kalmaktadır. Trenimizin geride bıraktığı siyah dumanla birlikte bu doyulmaz harika manzaraları gördükçe insan derin hülyalara dalıp on yedi yaşını ve gençlik sevdalarını hatırlar ister istemez. Hani şair; “Sen benim on yedi yaşımsın, gençlik çağımsın, ilk gözağrım ilk sevdamsın.” diyor ya…Ulusulu istasyonunun iki katlı mini mini lojmanları o kadar sevimli görünür ki! Hele önündeki yemyeşil ağaçlar, yeşil çimenli bahçeler ve çocuklar için yapılmış salıncaklar





İstasyonun hemen ilerisinde sağda önünde etrafı bir metre kadar yükseklikte duvarlarla çevrili ve beton voleybol sahası bile bulunan, dışı sarıya boyanmış iki katlı Ulusulu İlköğretim Okulu binası göze çarpmakta. Sarı boyalı okul binasını görünce “Başındaki yazmayı da sarıya mı boyadın.” diye başlayıp devam eden Tokat türküsü hiç kulakları çınlatmaz mı? Bir zamanlar sadece ortaokul olarak kullanılan, öğrencilerle cıvıl cıvıl dolup taşan, Türkiye voleybol yarışmalarında dereceye giren kız takımı çıkaran bu okulda sadece birinci kademe dediğimiz birden beşe kadar olan sınıf öğrencileri ders yapmakta ve toplam öğrenci sayısı yirmidört kadardır. Bu sayıyı da Ulusulu, Gümüşyurt, Tanyeli ve Mertekli köylerinden gelen öğrenciler oluşturmakta. Herkes bir İstanbul deyip tutturdu, terk edip gitti böyle güzelim köyleri ve diyarları. Boş kaldı köyler, evler, yollar, dağlar, yaylalar ve okullar. Ne yamaçtan yamaca akseden kaval sesleri var, ne koyun kuzu meleyişleri, nede söylenen sevda türküleri…





Ulusulu istasyonunun yukarısında eski adı İsbolus, yeni adı ise Gümüşyurt olan köy vardır. Önceleri köy biraz daha yukarılarda iken, toprak kayması sonucu oturulamaz duruma gelince biraz aşağıya istasyon yolu üzerindeki şimdiki yerine taşındı ve adı da Gümüşyurt olarak değiştirildi. Evlidere ve Ulusulu İsbolus köyünün mezraları durumunda iken sonra üçü ayrı ayrı köy statüsüne kavuşturulup ayrı muhtarlıklar oldular.





Trenimiz Ulusulu istasyonundan bir sren sesi ile birlikte harekete geçince sağda yüksek bir bayır üzerinde Sililözü’nün en büyük köyü; eski adı Heris, yeni adı ise Bayırlı olan ve ovaya, güneydeki yamaçlara ve aşağıdaki Artova-Zile karayolu ile Sivas-Samsun demiryoluna, Tanyeli ve Mertekli köyleri ile Zile ilçesine bağlı Çamdere köyüne kuşbakışı bakan köyü görmekteyiz. Trenimiz ilerledikçe solda Tanyeli(Fecirgen) ve Mertekli köyleri dikkatimizi çeker. Fecirgen boğazındaki kısa bir rampayı tırmandıktan sonra sağ tarafta kalan bahçeleri, bağları, uzun kavakları ile bir dağın yamacına sere serpe uzanmış olan Bayırlı (Heris) köyünü gerilerde bırakarak iki tarafı şeker pancarı ekili tarlaları geçip Zile ilçesine bağlı Güzelbeyli istasyonuna ulaşıyoruz.






Artova’yı iyi tanıyan bir halk ozanımız “Yukarıda Bolus’um, ortada Heris’im, aşağıda Silis’im.” demiş.






Bir Anadolu kültürü olarak Artova’nın merkez ve köylerin işlek sokak başlarına insanların istifadesi için yapılan çeşmelerin yanında ıssız düzlüklere, yol güzergâhlarına ve dağ başlarına da çeşmeler yapıldığı görülmektedir. Yorulan yolcular, tarlada çalışanlar, ve ömrü kırlarda geçen çobanlar için yapılmış çeşmelerde Artova’nın her türlü arazisinde karşılaşılmaktadır. Dağlarda, meralarda otlayan hayvanlar bile unutulmamış, çeşmelerin önüne akan suyu depolayan genellikle oyma taş, oyma ağaç ve son dönemlerde betondan yapılan tekneler bulunmaktadır. Özellikle küçük koyun sürülerenin buralarda sulandığı, vahşi hayvanların da buralardan su içtikleri gözlenmektedir. Genelllikle bu çeşmelerin yanıbaşına ve suyun akarının kenarına birkaç kavak ve söğüt ağacı dikildiği ve zamanla bunların büyüyüp kocaman ağaçlar olup gelip geçenlerin gölgesinde oturup çeşmeden akan soğuk su ile çıkınındaki azığı yediği görülmektedir.






E. Bitki Örtüsü:






Artova’nın geçmişinde çevresindeki dağ ve tepeler ormanlarla kaplı iken günümüzde bu alanların büyük bölümü çeşitli nedenlerle tahrip edilerek azaltılmıştır. Mevcut orman yoğunluğu öz hattı diye anılan Zile yolu güzergahındaki köylerin bulunduğu alanlarda göze çarpmaktadır. Az da olsa Yağcımusa, Yukarıgüçlü,Gürardıç, Ağmusa ve Devecikarkın köyleri hudutları içerisinde ormana rastlanmaktadır. Artova’ nın toplam 42.588 dekarlık toprak bütünlüğü içerisinde ormanlar 14.520 hektarlık bir alanı kaplamakta olup büyük çoğunluğunu meşe ve az sayıda gürgen ve çam ağaçları oluşturmaktadır.






İlçe genelindeki toplam 42.588 hektarlık arazi varlığının dağılımı İlçe Tarım Müdürlüğünün 2004 yılı kayıtlarına şu şekilde geçmiş bulunmaktadır.






Tarla Alanı: 17.593




Ekilen……………………………… : 11.921




Nadas …………………………….. : 1.451




Sulanan ……………………………. : 4.221






Toplam Tarım Alanı: 14.019




İşlenen Alan………………………...: 13.640






Tarıma Elverişli Boş Alan…………: 379




Sebze Alanı: 3




Meyve Alanı: 178




Kavak-Söğüt Alanı: 87




Çayır-Mera Alanı: 7.106




Orman Alanı: 14.520




Toplam Sulanan Alan: 4.425






Tarım Dışı Alan: 6.943




F. Akarsular:






Artova’nın güney doğusundaki Çamlıbel dağları ile Çalı ve Kavak tepelerinden doğan Fineze derelerinin Çamlıbel beldesine yakın bir yerde birleşmesiyle oluşan Çekerek ırmağı, Kızık ve Dinar köyleri ile Çamlıbel beldesinden geçip Artova’nın Çelikli beldesi ile İğdir, Salur,Tuzla, Kunduz ve Kunduzağılı köyleri topraklarını izledikten sonra Yeşilyurt ilçesine geçerek daha sonra Sulusaray, Kadışehri ilçelerini geçip adını aldığı Çekerek ilçesine ulaşır ve Artova’nın ençok su hacmine sahip akarsuyu durumundadır.






Yukarıgüçlü köyü hudutları içerisindeki tepelerin arasından birleşerek Aşağıgüçlü göletine kavuşan bir dere ile Bebekderesi köyünden geçip yine Bebekderesi göletine ulaşan bir dere bulunmaktadır. Çelikli göletinin su toplamasını sağlayan dere de bulunmakta olup bunlar arazi şartları gereği sulamada yararlı olmayıp göletlerin su toplamasına katkı sağlamaktadırlar. Ağmusa köyü hattı ile Zile yolu güzergahındaki Öz hattında bulunan derelerden ise tarımsal amaçlı sulamada kısmen faydalanılmaktadır.






Aşağıgüçlü köyünden gelip Taşpınar köyünden gelen dere ile birleşen Öz Deresi Artova sınırlarına girip Yeşilyurt yolu kenarından etrafını yeşillendirerek Dereboğazı’nı geçtikten sonra Kunduz Deresi adını alarak, Kunduz ve Kunduzağılı köylerinin arasından süzülüp Çekerek ırmağına kavuşmaktadır.








Tarlaların arasından kıvrılarak akan dereler ve kenarındaki söğüt ağaçları yorgun köylülerin dinlendiği gölgelikler durumundadır.




DÜZLÜK VE OVALAR








Artova’nın etrafında başı dumanlı ve zirvesinden Kazova ve Yeşilırmak’ın göründüğü Ağdağ ile koyu kahverengi rengiyle heybetli bir şekilde duran Deveci sıradağlarıyla çevrili olsa da genel olarak adı gibi Artova düzlük ve ovalıktır.








Artova’da dere kenarındaki düzlüklere Öz adı verilmekte olup, ova anlamına kullanılmaktadır.








Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nun arka kısmındaki düzlüğe Süpürgeliğin Yanı, yine Yatılı İlköğretim Bölge Okulunun karşısındaki Yeşilyurt asfaltının kenarındaki düzlüklere Kuzugölü denilmektedir. Adoçim Çimento Fabrikasının kurulu olduğu düzlük Keşliközü, güneyindeki dinamit patlatılarak çimento taşı çıkarılan dağın adı ise Keşlik olarak bilinmektedir.






Aşağıgüçlü köyünden gelen dere ile Taşpınar köyünden gelen derenin arasındaki düzlüğe Su Arası, Taşpınar ile Artova arasındaki düzlüğe ise Dolay denilmektedir. Taşpınar, Aşağıgüçlü ve Yağcımusa köyleri arasındaki düz arazinin adı ise halk arasında Ötmen Özü’dür.








Sağlıca ve Ağmusa köylerine uzanan yolun geçtiği güzergahtaki düzlükler baharla birlikte yeşermeye başlayıp türlü bitkileri içerisinde barındırır. Sağlıca köyünden Kayaönü’ne doğru uzanan Uluçayır ile Ağmusa’ya doğru uzanan Geçmiş düzlüklerinde buğday ve şekerpancarı tarlaları arasında sarılı morlu kırmızılı rengarenk çiçekler boy gösterir çoğu kez.








Öz hattı diye adlandırılan Zile yolu güzergahındaki köylerimizin arazileri Sivas-Samsun demiryolunun her iki yanına çarşaf gibi serilmiş bir ova görünümünde olup herkes oraları Silis Ovası olarak bilir. Rakım olarak Artova’dan daha düşük olup iklim biraz daha ılımandır. Meyve ve özellikle elma yetiştiriciliği için uygun bir arazi ve iklime sahiptir.








Çelikli beldesinden başlayarak İğdir, Salur, Tuzla Kunduz ve Kunduzağılı köylerine kadar uzanan ova görünümündeki arazinin özel bir adı bulunmamakla birlikte yaşlı insanlar bu bölgenin Artova ovası olarak anıldığını söylemektedirler.






PİKNİK ALANLARI








Artova İlçesi doğal piknik alanları bakımından oldukça zengindir. Soğuk suları ve temiz piknik alanlarından bazıları Artova Göleti çevresi, ormanlık alanlarda ketenlik, gücük alanı, fırın alanı örnek gösterilebilir. Artova’dan Yeşilyurt istikametine giderken Kunduz köyüne kadar olan bölgede asfaltın kenarındaki ağaçların altlarındaki yeşil çimenler gelip geçenleri piknik yapmaya davet etmektedir adeta.


ARTOVA İLÇE KÜLTÜR
Kültür ve Turizm


Artova ilçesi kültürel özellikler bakımından Orta Anadolu’nun karakteristik yapısını yansıtmaktadır.




Ülkemizin diğer bölgelerinde olduğu gibi Artova’da da bazı kültürel değerlerimiz teknolojinin hızlı gelişme sürecine girmesi ile yok olmaya başlamıştır. Bir zamanlar çocuklarımızın sokaklarda taşlarla, çubuklarla, çizgilerle oynadıkları o güzel oyunlar yerlerini internetkafelere, atarilere, cep telefonu ve bilgisayarlardaki sanal oyunlara bırakmış gibiler ne yazık ki.


Eskiden evlerin kapılarında zil değil kapı tokmakları vardı. Bir kültürü, bir medeniyeti ifade eden o kapı tokmakları ve onların kullanılmasında bile bir edep, bir adab-ı muaşeret vardı. Evlerin dış kapılarına birbirinden farklı iki tokmak yapılarak biri kadınların diğeri de erkeklerin kullanımına sunulurdu. Erkekler kapıdaki hilâl şeklindeki ve çalınınca tok bir ses çıkaran tokmağı çalarlardı. Böylece içeriden kapıyı çalanın bir erkek olduğu anlaşılır ve kapıyı açmaya da bir erkek giderdi. Gelen bir kadın ise kapının üstündeki çoğunlukla zarifçe yumruk şeklinde yapılmış bir kadın eli görünümündeki ince ses çıkaran tokmağı çalar, bu seferde içeriden kapıyı açmaya bir kadın çıkardı. Kadınlar için yapılmış olan bu tokmak, genellikle erkekler için yapılmış olan hilâl şeklindekinin orta noktasında bulunur; adeta ayın kollarında incecik bir yıldız görünümü sunardı.




Artık Artova’da da o tokmaklı kapılara rastlamak mümkün olmamakta; düğmesine basınca zil sesi yerine “misafiriniz geldi, lütfen kapıyı açar mısınız?” diye konuşan kapılarla karşılaşılmaktadır.




a) Artova’da Kız İsteme, Nişan ve Düğün:




Artova ve çevresinde evlenmeler daha çok görücü usulüyle yapılmaktadır. Evlenme çağına gelen erkekler onbeş-yirmi yıl kadar öncesine kadar evlenme isteklerini ailelerine sözlü olarak iletmekte hicap duydukları için; pilava kaşık dikme, babanın ayakkabısını kapı eşiğine çivileme gibi davranışlarla bunu hissettirmeye çalışırlarmış. Ancak günümüzde her yerde olduğu gibi Artova’da da televizyonlar sayesinde bu tür adetler yok olduğu gibi erkekler babasıyla olmasa bile anneleriyle evlenme isteğini değil, evlenmek istediği kız hakkında bile rahatlıkla sohbet edebilmektedirler. Böylece görücü usulüyle evlenme de yavaş yavaş yerini birbirlerini daha önceden görüp beğenerek evlenmeye karar veren gençlere bırakmaya başlamış durumdadır.




Oğlunu evlendirmeye karar veren aileler karar kıldıkları gelin adayının evine kız istemeye giderler. Bu ilk gidiş genellikle oğlan anne ve babası tarafından gerçekleştirilir. Her iki aile birbirlerine taltifte bulunurlar. Eğer aile kızlarını vermek istemiyorlarsa naz yaparlar. Kızımız küçük, önünde ağbisi var, ağbisinin askerliği var gibi bahaneler üreterek kızlarını vermek istemediklerini hissettirmeye çalışırlar. Eğer kızlarını vermeye razı iseler ufak tefek nazlar sonunda “Allah yazdıysa olur.” derler. Böylece kızlarını verme isteklerini erkek tarafına belli ederler, yani yeşil ışık yakmış olurlar. Dünürlük işi ilk gitmede sonuca bağlanmaz. Çevredeki hatırı sayılır, nüfuzlu kişilerin aralıklı olarak birkaç akşam dünür gelmesi beklenir. Birkaç gün sonra bu şekilde gidildiğinde önce değişik konularda yapılan sohbetlerden sonra konuya girilir. Bu arada evin kızı çay, kahve gibi ikramlarda bulunur.




Erkek tarafı söze”Allah’ın emri, Peygamber Efendimizin kavliyle kızınız……..yı oğlumuz……….ya istiyoruz.” diyerek söze başlar. Kız tarafı kabul edecekse “Allah yazdıysa biz ne diyelim” veya “Allah hayırlı eder inşallah” gibi kabul ifadeleri beyan etmesi sonucunda iş tatlıya bağlanmış olur ve bu olaya söz kesme denir. Böylece iki aile arasında dünürlük ilişkisi başlamış olur. Söz kesme akşamı kızın çeyiz ve takı eşyaları da tesbit edilir. Bir hafta kadar sonra şerbet içilir. Şerbet içilmesinden maksat iki aile arasında başlayan dünürlüğün çevreye duyurulmasıdır. Artova ilçe merkezinde şerbet içileceği gün ve saatin ilanı, üzerine takılan hoporlörden anons yapılan bir otomobilin




mahalle mahalle, sokak sokak gezmesiyle gerçekleştirilir. Şerbet içme bittikten sonra kız tarafı damat adayına, erkek tarafı gelin adayına yüzük takar. Böylece akrabalık perçinleştirilmiş olur, yani rahmet halkası parmaklara geçirilir. Dini bayramlarda erkek tarafı el öptürmek için kız evine giderler. Gelin adayı erkek tarafından gelenlerin elini öper ve erkek tarafı da gelin adayına el öpme parası verirler. Ortaya bir tepsi gelir




ve erkek tarafını temsilen gelenler hazırladıkları paraları tepsiye bırakırlar. Bu para ile gelin adayı çeşitli ihtiyaçlarını karşılar. Kurban bayramında erkek tarafı kız evine süslenmiş bir koçu kurbanlık olarak götürür. Nişan töreni genellikle kız evinde yapılır. Kız evinin fiziki ortamı nişan için müsait değilse okul veya düğün salonu kullanılır. Hem kız tarafı, hem erkek tarafı nişana yakınlarını davet ederler. Nişan kadınların katılımıyla yapılmakta olup genellikle oyun havası kasetleri eşliğinde genç kızlar ve kadınlar oynarlar. Nişana davet edilenler getirdikleri çeşitli hediye ve takıları takarlar. Kız tarafı nişanda biriken parayla kızlarının ihtiyaçlarını giderirler. Kız tarafı ile erkek tarafı arasında düğün tarihi kararlaştırılır.




Düğün hazırlıklarına önceden başlanır. Düğünden bir yada iki hafta öncesinden “ağırlık” verilir. Ağırlıkta erkek evi tarafından evlenecek olan çifte alınan eşyalar kız evine gönderilir. Bu törene tüm tanıdık ve dostlar davet edilir. Bir araç ile imam ve davetliler kız evine giderler. Kız evinde misafirlere kolonya, şeker, lokum ve sigara ikram edilir. Komşu köylerden düğün için gelecek olan misafirleri ağırlayacak ev ve aileler tesbit edilir ve amin denilip eller kaldırıldıktan sonra imam efendi dua eder. Böylece ağırlık verme işi tamamlanmış olur. Bundan sonra erkek tarafı düğün hazırlıklarını hızlandırır. Çalgıcı yada davul ve zurnacılar ayarlanır, davetiyeler bastırılır. Komşu köylerden yada çevreden gelecek akrabalara davetiyeler gönderilir. Kız evi yakınlarını düğüne erkek evinden gelen terlikleri göndererek davet ederler, buna okuyuntu denir. Okuyuntu yakın akraba olmayanlara şeker verilmek suretiyle gerçekleştirilir. Nişanda olduğu gibi düğüne davette Artova içerisinde mahalle mahalle, sokak sokak gezen bir otomobilden yükselen anons sesiyle de gerçekleştirilmektedir. Erkek tarafı genellikle kart dağıtma olarak adlandırılan davetiye dağıtımını kullanmaktadır. Daha sonra düğün yemeğini pişirecek olan aşçı temin edilir.




Hazırlıklar tamamlandıktan sonra genellikle Perşembe günü düğün başlatılır. Düğün erkek evinde yapılır. Düğünde görev alacak kişiler seçilir. Düğün kahyası, davul kahyası (Yiğit başı), kahveci gibi. Görevler paylaştırılır. Düğün başladıktan sonra düğün sahibine “Göz aydın” demeye gelinir. Gelen misafirlere kolonya, şeker, sigara ve kahve ikramında bulunulur.




Gençler davul-zurna eşliğinde halay çekerler, oynarlar. Kadınlar kendi aralarında oynarlar. Kurulan davulcu odasında gençler kendi aralarında çeşitli geleneksel ve şakaya dayalı oyunlar oynarlar. Örneğin; beş keçili oyunu, değirmen taşı oyunu, kütük kesme, sınır davası, öküz nallama ve fincan oyunu gibi. Gece yarısına kadar bu oyunlar devam eder. Düğün sahibi ve damadın yakınları bütün bu oyunlarda yapılan eziyetlere katılmak zorundadırlar. Aynı oyun ve olaylar Cuma günü de devam eder. Düğün sahibi Cuma günü yemek hazırlıklarına başlar. Cumartesi günü düğüne davet edilenlere yemek verilir. Yemek sonunda düğün sahibine yardım mahiyetinde gelen misafir ve davetliler tarafından üzerine isimlerini yazdıkları zarf içerisindeki para bu iş için görevlendirilen kişiye teslim edilir veya bu amaç için hazırlanan sandığın içine atılır. Gelen misafirler davul ve zurna ile karşılanır. Bu karşılamadan yiğitbaşı sorumludur. Bu konuda bir aksaklık olursa gelen misafirler tarafından yiğitbaşı cezalandırılır.








Yemek işi tamamen sona erdikten sonra davul zurna eşliğinde törenle damat tıraşı yapılır ve damatlık elbiseleri giydirilir. Damat tıraşı yapılırken damada ve sağdıçlarına toplu iğne batırma, damadın eşyalarından bir şeyler saklama gibi şakalar yapılır. Eğer damadın eşyalarından mendil, tarak, ayakkabı gibileri saklanabilirse sahip çıkamadıkları gerekçesiyle sağdıçlar cezalandırılır. Tıraştan sonra damat davul zurna eşliğinde gezdirilir. Bu esnada gençler damadın önünde oyunlar oynayarak ilerlerler. Damat gezdirildikten sonra düğün evine salavat ve dualarla getirilir.


Damat gezdirme işi tamamlandıktan sonra düğün sahibi yakın akrabaları ve imamla birlikte davul ve zurna eşliğinde kız evine çeyiz dualamaya giderler. Çeyiz dualanıp kıymet tespiti yapıldıktan sonra listelenir. Bundan maksat Allah göstermesin her hangi bir ayrılık (boşanma) durumunda çeyizi geline iade etmek veya tespit edilen bedeli ödemek içindir. Bu iş tamamlandıktan sonra çeyiz toplanır.




Cumartesi akşamı erkekler ve kadınlar düğün evinde ayrı ayrı odalarda toplanır. Davul zurna eşliğinde kadınlar kız evine kınacı olarak giderler. Kız evi kapıyı kilitli tutar. Erkek tarafı bir miktar bahşiş verdikten sonra kapı açılır ve kınacılar içeri girer. Davul zurna tekrar erkek evine döner. Kadınlar kız evinde çeşitli oyunlar oynayıp maniler söyleyerek gelinin eline kına yakarlar. Kına yakılması esnasında gelini ağlatmak usuldendir. Bunun için gelinin ağlamasını hızlandıracak he kadar duygusal mani ve türkü varsa ağıt şeklinde dokunaklı olarak söylenir.




“Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar




Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler




Annesinin bir tanesini hor görmesinler




Uçan da kuşlara malum olsun, ben annemi özledim




Hem annemi, hem babamı, ben köyümü özledim.”




“Kınayı getir anne




Parmağım batır anne




Bu gece misafirim








Koynunda yatır anne.”


Bu türküler ve ağıtlar eşliğinde gelin hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Zaten gelinin ağlamaması ayıp karşılanır. Gelinin kız arkadaşları o geceyi gelinle birlikte geçirirler.




Erkek evinde de damadın kınası yakılır. Toplanan gençler çeşitli oyunlar oynayarak kınanın hazırlıklarını yaparlar. Damada kınayı kendine güvenen bir arkadaşına veya düğüne gelen misafirlerden birine yaktırılır. Mum yakılmasıyla kına yakma töreni başlatılır. Mum yakılırken kasıtlı olarak birkaç kez söndürülür. Kınayı yakacak kişi “Mum yanmıyor!”diye damadın yakınlarını uyarır. Damadın sağdıçları ve akrabaları kına tepsisine para bırakırlar ve mum yanar. Kına karma işleminde de benzer şakalar yapılır. Kınayı kararken kınayı yakacak kişi yine “Kına buz tutmuş, karılmıyor, kına ezilmiyor” gibi şeyler söylerler ve damadın yakınları yine tepsiye bahşiş olarak para bırakırlar. Kına karıştırılır ve damadın eline “Peygambere candan salavat sallallahü Muhammed” diye getirilen salavat üç defa tekrarlanır ve davulcunun “Köroğlu” havasını vurmaya başlamasıyla damadın sağ eline kına yakılır. Kına yakılırken orada bulunanlara sigara, leblebi ve şeker dağıtılır. Dağıtılan bu ikramlardan kına yakılırken damat ve sağdıçların üzerine de atılır. Kına yakma işlemi tamamlandıktan sonra gençler halay çekerek oynarlar. Damat da oynatılır. Damat biraz oynadıktan sonra sağdıçlar odada bulunanlardan müsaade alırlar ve dinlenmeye gidilir.




Gençlerin oyun ve eğlenceleri ise geç saatlere kadar devam eder.




Pazar günü sabah gelin alma hazırlıklarının telaşı dikkati çeker. Sabah davulların çalmaya başlamasıyla halk toplanır. Gelin arabası süslenmiş olarak hazır bekler. Diğer arabalar arka arkaya dizilir. Davul zurna eşliğinde gelin evine varılır. Gelin evinden önce geline ait eşyalar çıkarılıp gelen arabaya yüklenir. Dışarıda çalan davul zurna kız evini hüzne boğar ve gelinin yakınlarının hıçkırıkları duyulur. Gelin tüm ev halkıyla vedalaşır. Ağıtlar yakılır. Babası yada kardeşi tarafından gelinin beline kuşak bağlanır. Bu kuşak kırmızı renkli bir kurdele olup gelinin bekaretini temsil eder. Gelin dualarla evden çıkarılır. Süslenmiş vaziyette hazır duran gelin arabasına bindirilir. Cadde ve sokaklarda yapılan kornalar eşliğindeki kısa bir gezintiden sonra damadın evine getirilir. Gelin kapıya geldiğinde damadın anne ve babası tarafından hediyeler verilir. Gelin salavatlar eşliğinde arabadan indirilir. Damat kolundan tutarak eve getirirken içeri ilk adımı attığında çanak kırılır. Çevrede bulunan kadın ve genç kızlar gelini görmeye gelirler ve burada çeşitli oyunlar oynarlar.




Akşam damat yatsı namazına gider ve namaz sonrası cemaatle birlikte eve gelir. Burada dua edildikten sonra damat gerdek odasına alınır. Damat odaya girdiğinde geline önceden hazırladığı hediyeyi verir. Bu hediyeye “Yüz görümlüğü” adı verilir. Damadın kılacağı iki rekatlık “damat namazı” denilen nafile namazla düğün tamamlanmış olur.




DÜĞÜN ALAYI




Perşembeden başlanır,




Akşama danışık yemeği yenir,




Büsküvi lokumla katık edilir.




Fidan yenge Cuma erkenden gelir




Tokat batına mercimekle salça karıştırılır.




Kızılcanın kadını




Bir tas düğü, bir tas bulgur




Kalıp kalıp Erbaa yaprağı




Tencerelerle sarma dolma sarılır.




Akşama alay kurulur,




Genci yaşlısı Topala durur.




Kollar bir sağa, bir sola salınır.




Gece yarısı pişirilir




Etli yahni, pilav, kuru fasülye




Bir zarf alan gelir çadıra yemeğe




Cümbüş akşama tekrar kurulur




Kız evine kınaya gidilir




Yemin edilmiş, ağlatmadan dönülmez gelin




Pazar davul dertli çalar




Konvoy yola düzülür




Hem ağlarım, hem giderim




Düğün alayıyla yola düşerim




Bizde düğün böyle biter.








Esra ADALETLİ


Gazipaşa İlköğretim Okulu




8/B sınıfı öğrencisi.




b) Artova’da Sünnet Merasimi:




Artova ve köylerinde erkek çocuklarının sünnet ettirilmesi genellikle yaz ve sonbahar mevsimlerinde görülür. Sünnet yaşı genelde çocuk okula başlamadan gerçekleştirilir. Sünnetler genellikle Anadolu’da birbirine çok benzerlik gösterir. Artova’da da mevlit okutturularak sünnet yaptırma bir gelenek olmakla birlikte, son yıllarda “sünnet düğünü” yapılmaya da başlanılmıştır. Kirvelik olayı Artova civarında yaygın olmamakla birlikte sünnet olan çocuklara hediye vermek adettendir.




c) Artova’da Cenaze:




Artova ve çevresinde hasta ziyaretleri makbul sayılır ve önem verilir. Hasta yaşlı ise veya hastalık ağır ise “ Allah şifalar versin, Allah imandan Kur’andan ayırmasın” diye dua ve niyazlarda bulunulur. Allah’ın takdir ettiği ölüm vuku bulmuş olması durumunda ölüm haberi çevre halkına minarelerde okunan sala ile duyurulur. Halk cenaze evine gelerek başsağlığı dileyip cenaze yakınlarını teselli etmeye çalışırlar. Cenazenin defnedileceği yer öğrenildikten sonra birkaç kişi mezar kazmaya giderler.




Biraz sonra misafirini karşılayacak olan yere kazma darbeleri inmeye başlayınca;




“Mezarcı usanmaz kazar ha kazar,




Bu kabir senin de son durağındır.” mısralarını hatırlamamak da mümkün olmaz.




Cenaze yıkandıktan sonra camiye getirilerek “musalla” taşının üzerine taput kunulur. Vakit namazı kılındıktan sonra camiden çıkanlar cenaze namazı için saf tutarlar. İmam efendinin yaptığı kısa ve özlü hitapdan sonra cenaze namazı kılınıp “amin”denilir, helalleşilir. Namazdan dağılanlar cenazenin içinde bulunduğu taputu omuzlarda taşımak için adeta yarış edercesine sıraya girerler. Cenaze omuzlarda mezarlığa getirilir. Cenaze İslam dini usullerine göre defnedilir.




Cenaze defnedildikten sonra cenaze evine gelinilerek yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunulur, acılar paylaşılmaya çalışılır. Cenaze evine 10-15 gün kadar gidilerek yakınları teselli edilirler. Komşu ve akrabalar tarafından belli aralıklarla cenaze evine yemek hazırlanarak getirilir.




Cenazenin ölümünün kırkıncı gününde cenaze evinde mevlit okutulur. Ruhuna bağışlanmak üzere Kur’an-ı Kerim’den okunan Yasin ve diğer sureler dualar eşliğinde “amin”lenir, sadaka ve hayırlar dağıtılır. Cenaze çıkan ev ilk iki dini bayramda yakınları ve komşuları tarafından ziyaret ve teselli edilir.




Ramazan ve Kurban bayramları öncesindeki arife günleri mezarlık ziyaretleri yapılarak Kur’an okunur, dua edilir.




d) Artova’da Folklor:




Artova ‘da çevreye özgü olarak düğünlerde oynanan ve eğitimi olmaksızın kuşaktan kuşağa görme yoluyla oynanarak öğrenilen halaylar vardır. Bu halayların belli başlıları; Tokat Ağırlaması, Kazova Ağırlaması, Sarsı Halayı, Hoççari, Çekirge, Hoşbilezik ve Kızık Halayı gibi. Artova’da okulların kendi bünyelerinde oluşturdukları folklor ekipleri dışında pek folklor çalışması görülmemektedir.










e) Artova’da Batıl İnançlar:






Artova çevresinde batıl inançlara fazla rağbet edilmemekle birlikte gelenek olarak yerleşmiş birtakım batıl inançlar da mevcuttur. Örneğin, çocuğu olmayanlar, zamanı geldiği halde çocuğu konuşmaya başlamayanlar, çocuğu durmayanlar (doğan çocuğu ölenler) tekkeleri ziyaret ederler, hocalara muskalar yazdırırlar. Halkın eğitim seviyesi yükseldikçe bu tür gelenek ve adetlerden de vazgeçilmeye başlanılmıştır. Eskiden kalma bazı batıl inançlara örnek olarak ise, akşamları tırnak kesmemeyi, sakız çiynememeyi ve çocukların aynaya baktırılmamasını gösterebiliriz.


f) Yemek Çeşitleri ve Beslenme:








Artova ve çevresindeki insanlar genel olarak dengeli beslenmek gibi bir amacı olmayan, baklagiller ve tahıla dayalı olarak kendi ürettiği ürün ile beslenmek durumunda kalmış durumdadırlar. Yöresel yemek olarak, tarhana çorbası, toyka çorbası, bacaklı çorba, mercimekli bulgur pilavı, madımak ve çökelikliyi sayabiliriz. Düğünlerde daha çok etli yemekler hazırlanmaktadır. Et yemeklerinin başında ise yahni ve pehli gelmektedir. Yöreye mahsus özel bir tatlı çeşidi bulunmamakta olup un helvası,Baklava, lokma tatlısı ve revani gibi tatlılar hazırlanmaktadır.


ARTOVA İLÇE EKONOMİ
Toplum Hayatı ve Ekonomi


Artova ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. İlçe halkının hemen hemen tamamı çiftçilikle uğraşır. Artova’nın arazi yapısı yayla özelliği gösterdiği için hayvancılık daha da önem kazanmaktadır. Son yıllarda İlçe Tarım Müdürlüğü ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın ortak çalışmaları sonucu Tarımsal Kooperatifler aracılığıyla süt sığırcılığı ve koyunculukta önemli mesafeler katedilmiş bulunmaktadır. İlçe halkı genelde fakir olup, zengin sayılabilecek kişiler ise yatırımlarını Tokat veya büyük illere yapmaktadırlar. 1976 yılında temeli atılan TAKSAN (Tokat Takım Tezgahları Sanayi) Sivas-Samsun demiryolunun kenarında etrafı çevrili 350 dekar arazi içerisindeki fabrika binaları atıl olarak durmakta ve böyle bir milli servet çürümeye terkedilmiş vaziyette iken 2005 yılında Adoçim işletmesinin burayı satın alarak çimento fabrikası inşaatı başlatması ilçeye bir ekonomik girdi sağlamaya başlamıştır. Şu an itibarı ile üretime başlamış durumda olan fabrika Artova ekonomisi için büyük önem arzetmektedir. Sürekli büyük illere göç veren Artova’nın gençlerinin bu fabrikada çalışmaya başlaması ilçe halkı için bir ümit kaynağı olmuştur.






Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde görülen pazarcılık anlayışı, yani haftanın belli bir günü satıcı ve alıcıların direkt olarak buluştukları açık alandaki alım satım işleri Artova’da Pazartesi günleri kurulan pazar yerinde gerçekleşmektedir. Demiryolu ile Hükümet Konağının arasındaki İtfaiye bitişiğindeki boş alan her pazartesi günü cıvıl cıvıl olur. Satıcıların ürünlerini tanıtan ve öven bağırmaları yükselir gider. Artova’nın köylerinden çökelek, peynir, yağ, yumurta gibi hayvansal ürünlerini getirip satmak isteyenler ile Tokat’tan kamyonlarıyla gelen seyyar satıcılar alıcılarla bazen küçük rakamlar üzerinden de olsa pazarlığa başlarlar.






Bazı seyyar satıcıların çarşıda cadde kenarında da ürününü satma sevdasında olduğu görülür. Aynı gün sabahın erken saatlerinde İlçe Stadyumu ile Artova-Tokat asfaltı arasındaki boş alanda canlı hayvan pazarı kurulur. Özellikle kurban bayramının yaklaştığı günlerdeki pazartesi sabahları daha fazla bir canlılık ve heyecan göze çarpar.






Artova’da tarla ürünlerinden en çok buğday, fiğ ve arpa ekimi yapıldığı görülmektedir. 2004 yılında tarla ürünleri ekim miktarları hektar olarak şu şekilde sıralanmaktadır;






Ürün Adı Ekilen Alan (ha)






Buğday 7376






Fiğ(Dane) 2022






Arpa 1231






Şeker Pancarı 765






Nohut 124






Yonca(Yemlik ot) 92






Korunga 83






Patates 75






Mısır(Slajlık) 40






Fasülye 28






Triticake 25






Yulaf 22






Hayvan Pancarı 22






Mercimek 16








Artova genelinde 2004 yılındaki hayvan mevcudu şu şekildedir.






Hayvan adı (Cinsi) Sayısı






Kültür ırkı sığır 650






Sığır (Melez) 5900






Yerli Sığır 8170






Manda 292






Koyun 11350






Keçi 355






Kedi 1560






Köpek 1200






Güz ayları gelince yol kenarlarındaki şeker pancarı tarlalarında pancar söken erkeklerle pancar kesen kadınlar görülür sık sık. İster Öz hattı köyleri dediğimiz Zile yolu güzergahına, ister Taşpınar, Aşağıgüçlü ve Yukarıgüçlü yoluna, ister Yağcımusa’ya Ağmusa’ya isterse Kunduz’a Kunduzağılı’na gidin hep aynı manzara ile karşılaşırsınız. Bir zamanlar kağnılarla tarlalardan kantarlara şeker pancarı taşınırken şimdi bu görevi traktörler yerine getirmekte.






Şeker pancarı tarlalarını hatırlayınca şu çocukluk hikâyesini yazmadan geçmek te mümkün olmadı: “Benim yapmayı en çok sevdiğim oyuncak gövdesi şeker pancarı, tekerlekleri karpuz tabuğundan kağnıydı. Güz gelip de pancarlar sökülmeye başlandığında biz çocuklar, tarladaki yığınlar içinden en iri pancarı seçmek için yarışırdık adeta. Yemyeşil pancar yaprağı yığınları üstünde bağdaş kurup oturmuş, eski entariler, kalın hırkalar giyip, başlarını yaşmakla sarmış kadınlar, kızlar pancarları kesip doğrayarak zayettiğimizi ileri sürerek bizi kovalarlardı. Bu yüzden tarladan iri, üçgen pancarları alma işini gizli yapardık. Seçtiğim iri ve tam üçgen yapılı şeker pancarını yere yatırır, anam görmeden aldığım büyük bir kör bıçakla önce üstünden, sonra çevirip altından ince birer dilim alırdım. İki düzgün yüzey elde ettikten sonra bir yüzüne bıçağın ucuyla derin bir dikdörtgen çizer, sonra bu dikdörtgenin içini oyup boşaltırdım. Güz güneşi rengindeki samanları dolduracağım kağnının içi hazır olurdu. Arka yüzüne ise pancarı enine kateden küçük parmağım sığacak kadar bir kanal açardım. Burası mazının yani dingilin yuvasıydı. Sıra tekerlekleri yapmaya gelirdi. Çöplüğe atılmış taze karpuz kabuğu bulur, bıçağımla daire biçiminde iki teker keserdim. Tekerleklerin tam ortasını kör bıçağın ucuyla hafifçe delerdim. Yandaki söğüt ağacından taze bir dal koparıp kabuklarını soyar, kağnımın genişliğinde kestiğim parçanın iki ucuna karpuz kabuğundan tekerlekleri takardım. Son olarak kağnımın sivri ucuna annemin buzağımız için hazırladığı küçük yuları bağlar ve çekmeye başlardım. Bu harika aletin benim eserim olduğunu düşündükçe ne büyük bir keyif alırdım.”






Artova’nın 23 köyünde arıcılık yapılmakta olup, toplam 1285 yeni usul kovandan 2004 yılında toplam 25.700 kg bal ve l.165 kg balmumu elde edilmiştir.






Artova ve köylerinde arıcılık genellikle amatörce ve ailenin kendi bal ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak yapılmaktadır. Arazi ve iklim şartları müsait olmasına ve İlçe Tarım Müdürlüğünün her türlü yardım ve desteğine rağmen arzu edilen şekilde arıcılığa bir türlü geçilememiştir. Özellikle Ordu’lu arıcıların bahar ve yaz aylarında Artova’nın değişik köy arazilerine arılarını getirdikleri ve bölgenin çiçeklerinden istifade ettikleri görülmektedir.








Artova’da meyve olarak birinci sırada 122 hektar alana dikilmiş vişne, ikinci sırada 50 hektar alana dikilmiş elma ağacı bulunmakta olup; 3 hektar alanda kiraz, birer hektarlık alanlarda ise ceviz, armut ve erik ağacı dikili bulunmaktadır. Mahsül olarak ise 2004 yılında 50 hektar alandaki elma ağacından toplam 184 ton elma elde edilmiş iken, 122 hektar alandaki vişnelerden 80 ton ürün alınmış bulunulmaktadır.


Artova arasizinde bulunan sulama amaçlı göletler ile sulama alanları:






Göletin Adı Sulama Alanı (Ha)






1. Çelikli Göleti 260






2. Bebekderesi Göleti 223






3. Aşağıgüçlü Göleti 413






4. Artova Göleti 1.000






Artova göleti inşaatına 1981 yılında başlanılmış 1986 yılında tamamlanan gölet 1990 yılında ana sulama kanalları tamamlanarak hizmete açılmıştır. Göletten Taşpınar Köyü, Yağcımusa Köyü, Aşağıgüçlü Köyü ve merkez ilçe yararlanmaktadır. Sulanabilecek alan yaklaşık 1000 hektardır. Sulama kanalının uzunluğu 22 km. dir. Bu göletlere kış ve ilkbaharda yağmur ve kar sonucu dolan sular yazın ekili araziyi suluma amacıyla kullanılmaktadır. Bu göletlerde bilinçli olarak balıkçılık yapılmamakta ancak göletler yapıldıktan sonra su toplamaya başlarken atılan yavru balıkların büyüyüp çoğalmasıyla gençlerin ve çocukların ellerindeki oltalarla yazın balık yakalamak için göletlerin kenarında bulundukları seyrek de olsa görülen manzaradır.








İğdir, Salur, Tuzla ve Kunduz köylerine ait arazilerin bir kısmı ise Çamlıbel beldesi topraklarından doğup Yeşilyurt, Sulusaray, Kadışehri ilçelerini geçerek Çekerek ilçesine ulaşan Çekerek ırmağından sulanmaktadır.






1960 yılında kurulan TMO Ajans Müdürlüğü 2000 ton kapasiteli silo, 1500 ton kapasiteli yatay depoya sahip olup almanlar tarafından inşa edilmiştir. Çiftçinin kara gün dostu olan ofis de sezonluk buğday, arpa alımları yapılmaktadır. Ancak son yıllarda Artova’daki tüm teşkilatı ve birimleriyle boş ve atıl durumda olup, yıllarca içerisindeki tahılı tren vagonlarına aktaran silolar mahzun ve hüzünlü olarak bilinmeyen akıbetini beklemektedir.








Artova, Aşağıgüçlü, Bebekderesi ve Çelikli göletleri ile sulanan arazilerdeki şeker pancarı üretimindeki önemli artış bölge insanının ekonomisine olumlu katkılar sağlamıştır.






Yeşilyurt ve Sulusaray’ın müstakil ilçe olup Artova’dan ayrılmasıyla ilçedeki ekonomik hayat olumsuz yönde etkilenmiş, 2004 yılında Yeşilyurt ve Sulusaray’daki Adliye teşkilatlarının kapatılarak Artova’da birleştirilmiş olması Artova’ya yeni bir canlılık getireceği yönündeki umut ve sevinçleri artırmış bulunmaktadır.






Artova’da sanayi tesisi Bıçakcılar Un Fabrikası dışında hemen hemen yok gibidir. Ağustos ayında buğday hasatı başlar başlamaz tarladaki buğdayını traktörüne yükleyen çiftçiler Bıçakcılar un fabrikasının önünü doldururlar. Kimisi buğday verip un alır, kimisi parasını.






Artova’nın yer altı kaynakları bakımından zengin olduğunu ve bunun ekonomiye olan katkılarını daha önceki bölümlerimizde izah etmiştik.






EKONOMİK DURUM VE SANAYİ








Sivas-Samsun demiryolunun Artova’dan geçiyor olması ve topraklarının maden yönünden zengin oluşu bu küçük ilçenin sanayi kuruluşları açısından kendine özgü nasipleneceği yönündeki beklentiler ne yazık ki umulan düzeyde olamamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Almanlara Toprak Mahsülleri Ofisi siloları yaptırılmış ve bölgenin tahıl ambarı durumuna getirilmiştir.




TAKSAN Takım Tezgahları Sanayinin 1974 yılındaki hükümet tarafından Artova’ya yapımı planlanarak şu an ADOÇİM çimento fabrikası sahasındaki binalar yapılmış ancak faaliyete geçirilmeden o anki hükümetin iktidardan düşmesi sonucunda TAKSAN Kayseri iline kaydırılmıştır. Etrafı dikenli tellerle çevrili 350 dekar arazisi ve yapılmış olan binaları daha sonra 1980 sonrası Afganistan’dan ülkemize getirilen Afgan göçmenlerine devredilmiş ve bir müddet tekstil atelyesi olarak hizmet vermiştir. Tekstil atelyesi sahiplerinin İstanbul’a göç etmesi ile birlikte yıllarca sahipsizliğe ve tabiri caizse çürümeye terkedilmiş olan bu tesisler ve arazi çimento fabrikası yapımı amaçlı olarak ADOÇİM A.Ş. tarafından 2005 yılında satın alınarak fabrika inşaatına başlanılmıştır.




ADOÇİM




ADO Grubu 1995 yılında Antalya’da başlattığı öğütme ve paketleme tesisi yatırımıyla çimento sektörüne girmiştir. ADO Ademoğullarının kısaltılmış harfleri olup Artova çimento fabrikasının sahibi ve ADOÇİM’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Cem SAK’ın babası Adem SAK’tır.




Adoçim Çimento Beton Sanayi ve Ticaret A.Ş. müşterilerinin ihtiyaç ve beklentilerini en üst düzeyde tutarak, standartlara uygun, kaliteli, güvenilir ürün üretmek politikası ile zamanla yatırımlarını yurt içine yaymıştır.






Artova’ya kurulan entegre fabrikasında klinker ve çimento üretimi yapılmaya 2007 yılı sonu itibarı ile başlanılmıştır. Günlük klinker üretim kapasitesi 3500 ton olup, 1.200.000 ton klinker üretimi hedeflenmektedir. Üretilecek çimentonun İç Anadolu ve Orta Karadeniz bölgesindeki inşaat sektörünün taleplerini karşılaması ve ihracat yolu ile satışı planlanmaktadır. Çimento üretim fazlası klinker ise Adoçim’in diğer tesislerine sevk edilerek veya ihraç edilerek değerlendirilecektir.




1940’lı yıllarda Kunduz ve Kunduzağılı köylerindeki kendi çiftliğinde değirmencilik ile başlayan İhsan BIÇAKCI 1944’de Artova’nın ilçe olması ile birlikte ilçeye taşınarak mesleğini devam ettirmiştir.




Artova’ya 1973 yılında elektriğin gelmesi ile o zamana kadar dizel motorlarla çalışan değirmenler yerini elektrik ile çalışan değirmenlere bırakmıştır.




1980 yılında İhsan BIÇAKCI’nın rahmetli olmasından sonra oğulları baba mesleğini devam ettirmişler, 1992 yılında küçük bir un fabrikası, 1992 yılında ise şu anki 45.000 ton/yıl kapasiteli Bıçakçılar Un Fabrikası teknolojinin son yenilikleri ile donatılarak faaliyete başlamıştır. “Ağzınızın Tadı Hiç Bozulmasın” sloganı ile Türk Gıda Kodeksine uygun buğday unları hazırlamakta olup özellikle Tokat, Sivas, Ordu ve yakın iller başta olmak üzere yurdun her yanına hizmet etmektedir.




Haziran ayının sonlarına doğru Artova’da ekinler biçilmeye başlayınca Bıçakcılar Un Fabrikasının önünde buğdayını satmaya gelen traktörlerden oluşan uyun kuyruklar dikkati çekmektedir.




Tokat’tan Artova’ya girişte Bıçakçılar Un Fabrikasından sonra, asfaltın solundaki Mehmet Karaca Tarım Makinaları Sanayi dikkat çekmektedir. Artova şartlarına göre kapalı alanı oldukça geniş ve kapsamlı olan bu atelyede her türlü tarımsal aletlerin imal edildiği ve tamiratının yapıldığı gözlenmektedir. “Toprağınız Verimli, Ürününüz Bereketli Olsun…” sloganından hareketle imal edilen ürünler arasında;




Damperli Römork




Biçer Atar




Patoz




Diskaro




Mibzer




Tırmık




Su Tankı




Pancar Sökme Çatalı




Saman Atma Aspiratörü bulunmaktadır.








Ürünler TSE belgeli ve bir yıl garanti kapsamındadır. 16 yıldır üretim yapan bu sanayi işletmesinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Ölçüler ve Kalite Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmış “İmalat Yeterlilik ve İmalat Belgesi” bulunmaktadır.






1959 yılında Artova’nın Boyunpınar köyünde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Tokat’ta Yeşilova Vagon ve Patozları yapım atelyesi Ahmet Yeşilçimen’in yanında çırak olarak işe başladı. Kalfalık ve ustalık aşamalarından sonra 1981 yılında Artova’da kendi işletmesini kurdu. Aynı şekildi Tokat Sanayi Sitesinde kardeşinin sorumluluğunda aynı alanda imalat işletmeleri bulunmaktadır.




Her ilçede olduğu gibi Artova’da da motorlu taşıt aracı tamircileri, demir doğramacı, kaynakçı gibi sahiplerinin oluşturduğu küçük bir sanayi bulunmaktadır.


ARTOVA İLÇE TÜRBELER
Artova Türbeleri


1. Çeltek Babanın Kardeşi:


Zile ilçesinin Çeltek köyünde bulunan Çeltek Baba’nın kardeşi olduğu söylenmekte olup Kızılca Mahallesinde caminin yakınında bir evin içerisinde bulunmaktadır. Arif’in Ayşe diye anılan ve hiç evlenmeden yirmi yıl kadar önce rahmetli olan Ayşe teyze bu iki odalı evde, halk tarafından Evliya diye anılan türbenin yanında yaşamaktaydı. Eskimiş durumda olan ev Ayşe teyzenin ölümünden sonra mahalle halkı tarafından onarılarak halkın ziyaretine açılmıştır.




Rivayete göre, türbenin yanına yukarıda bahsi geçen Ayşe teyze tarafından ibrik ile abdest suyunun bırakıldığı, sonra da bu suyun boşalmış bir şekilde geriye ibriğin kaldığı, abdest suyu olarak dolu ibrik bırakmadığı zaman rüyasında rahatsız edildiği söylenmektedir. Zile ilçesinde bulunan Çeltek Baba’ya gidenlerden öğrenildiğine göre, Çeltek Baba bunların rüyalarına girerek: “Benden önce Artova’da yatan kardeşimi ziyaret etmeniz daha doğrudur!” dediği anlatılmaktadır. Turhal ilçesindeki Kesikbaş’ın buradaki evliyanın en küçük kardeşi olduğu da söylenmektedir. Bu türbe felçli ve ağzı eğri kimseler tarafından ziyaret edilmekte, gelen hastaların bir gece, özellikle perşembeyi cumaya bağlayan gece yattıkları ve ertesi güne şifa bularak evlerine döndükleri söylenmektedir. Türbedarlığını Ayşe İşçi isimli bir teyze yapmakta olup özellikle yaz aylarında ziyarete gelenlerin hayli fazla olduğunu söylemektedir.








2. Hasan Kaya:




Artova’ya 6 km uzaklıktaki Sağlıca (eski adı Sarsu) köyünde bulunmaktadır. Geçmişi ve hayatı hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Bölge halkı tarafından genellikle çocuğu durmayan kadınlar tarafından ziyaret edilir. Bu ziyarette hamile kadın çocuğunu buraya satar, çocuk doğduğunda erkek olursa adını Hasan Kaya, kız olursa Satı koyarlar.




3. Üç Kardeşler:




Artova’ya 6 km uzaklıktaki Sağlıca köyünde bulunmaktadır. Bu üç kardeşten birinin mezarı köyün Kurtalanı denilen mevkisinde, birisi Doldurmanın Başı denilen mevkide, birisi de köyün içinde köy ortasındadır.




Üç kardeşlerin hayatları ve geçmişleri hakkında kesin bir bilgi yoktur. Köye dışarıdan geldikleri tahmin edilmektedir. Köyde öldüklerinden her biri ayrı ayrı yerlere gömülmüştür. Adı sanı belli olmayan bu üç kardeşin yüzü suyu hürmetine, köyün doğal afetlerden korunduğuna inanılmaktadır. Hatta bir kişinin altın aramak maksadıyla bunlardan birinin mezarını kazdığı, bundan dolayı o kişinin köyde bulunan tarlasındaki mahsullerin dolu felaketiyle telef olduğu söylenir. Her türlü dilek için halk tarafından ziyaret edilir.










4. Göz Baba:




Artova’ya 20 km. uzaklıkta bulunan Bayırlı (eski adı Heris) köyünde bulunmaktadır. Göz Baba’nın mezarı belli olmayıp ağaçlık olan ve suların aktığı bir tepede olduğuna inanılmaktadır. Rivayete göre; geçmiş zamanlarda Heris köyünde bir karı koca varmış. Adam bir gün “Bu sene odun yok, gideyim de Göz Baba’nın oradan odun kesip getireyim, onun odunları kurumuştur” demiş. Adamın karısı buna razı olmamış. Gel gitme sen zararlı çıkarsın dese de kocasını bu fikirden vazgeçirememiş. Adam, “Göz Baba bana ne yapacak, birkaç odundan ne çıkar?” diyerek Göze Baba’nın bulunduğu tepeye gelip buradan bir ağaç kesmeye çalışmış. Kestiği ağaç yere düşerken adam da yere düşüp ölmüş. Kesilen ağaç yerde yeşermiş, dal budak salmış. Ağaç kesmeye giden adamın ağaç yerine ölüsünün getirildiği söylenmektedir. Bundan sonra köy halkı buraya önem vermiş, bakımını yapmış. Köy halkı buradan ağaç kesmenin kendilerine zarar vereceğine inanarak orayı korumaktadır. Burada bulanan gözelerden köyün hem içme hem de arazi sulamada kullanılan suyun büyük bir kısmı buradan sağlanmaktadır. Hem gözeler hem de çeşmeler mevcuttur. Burada adak kurbanları kesilmektedir.








5. Yusuf Dede:




Artova’nın Bayırlı köyünde bulunmaktadır. Aynı köyde bulunan Sehran Baba’nın kardeşi olduğu, daha önceden de bu köyde kendi adını verdiği ve köyün genellikle ziyaret edilen türbelerinden biri olduğu söylenmektedir.




Türbenin yanında bir suyun aktığı ve bu suyun adının köy halkı tarafından Sıtma Suyu olarak bilindiği ve sıtma hastalarının burayı ziyaret ederek bu sudan içtikleri ve şifa buldukları köy halkı tarafından söylenmektedir.






6. Tekke:




Artova’ya 7 km uzaklıkta bulunan ve eski adı Hodaköyü, yeni adı ise Çelikli olan Çelikli Beldesinde bulunmaktadır. Geçmişi yaklaşık iki asır olan ve beldenin de bir mahallesine adı verilen mahallenin aşağı kısmında taş yığınlarının olduğu bir yerdedir. İğdir köyü ile Çelikli’nin yakın bir yerinde bulunan Tekke’nin pek çok olumlu yönleri bulunmaktadır. Bahtı açılmayan, yaşı gelip geçtiği halde evlenemeyen kızların tekkeye giderek dua ve niyazda bulunması gerekir. Tekke’den dönüşte rastlamış olduğu kimselerden bekar erkekler varsa, ona teklif götürerek bahtının bu şekilde açılmasına yardımcı olduğu söylenmektedir.




Tekke’nin bir diğer yönü ise, buzağı yapamayan büyükbaş hayvanlar tekkeye uğratılarak orada dilek dilenir. Sonra bu hayvanın çiftleşmesi sağlanırsa o zaman buzağı yapacağına yöre halkı tarafından inanılmaktadır. Yeni buzağı yapıp da yaşamayan hayvanlar aynı tekkeye götürülür. Geri dönüşte bir horozla karşılarına çıkacak olan kişiye verilir. Bir söylentiye göre de; bu horoz tekkede kesilir ve ilk rastlanan kişiye verilir. Bu şekilde hem buzağı yapmayan hayvanlar kolay buzağı yapar, hem de buzağı yapıp da yaşamayanların yaşadığına inanılmaktadır.




7.Sehran Baba (Evliya):




Artova’nın Bayırlı köyünde bulunmaktadır. Köyün tarihinde Sehran Baba’nın büyük bir yeri olmakla beraber nereden geldiği ve geçmişi hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Genellikle yürüyemeyen çocukların götürüldüğü bir ziyaret yeridir. Yürüyemeyen çocukları burada kollarından tutarak sallarlar ve salladıktan sonra yürüyeceğine inanırlar. Hastaları olanlar tarafından da ziyaret edilmekte ve adaklar adanmaktadır. Dilekleri kabul olanlar getirdikleri kurbanları burada keserek köy halkı ile beraber yerler. Daha ziyade erkek çocukları olmayan aileler tarafından ziyaret edilmekte ve ziyaretten sonra erkek çocukları olursa ismini Sehran koydukları bilinmektedir. Bu evliyadan dolayı köyde hemen hemen her beş aileden birinin erkek çocuğunun ismi Sehran’dır. Serhan Baba’nın bulunduğu yer etraftaki köy ve arazilere kuş bakışı bakılan hakim bir tepe üzerindedir.








8. Gazi Baba:




Gazipınar köyünün bir kilometre üst kısmında Gazi Baba tepesinin zirvesinde bulunan türbenin adıdır. Türbenin etrafı taşlarla çevrili olup içerisinde Gazi Baba’nın mezarının olduğuna inanılır. Şu an Gazipınar köyünde oturan insanların 93 harbinde Kars-Sarıkamıştan geldikleri, ondan önce ise burada Kafkaslardan gelen Çerkez vatandaşların oturduğu bilinmektedir. Kafkaslardan gelip bir zamanlar burada ikamet eden vatandaşların torunları Gazi Baba türbesini Aslan Baba türbesi olarak bildiklerini ve bu türbenin 1800’lü yıllarda da var olduğu ve kutsallığına inanıldığını söylemektedirler. Hem geçmişte hem de günümüzde buralarda ikamet eden insanlarca kabul edilen bu türbeye Aslan Gazi Baba türbesi demenin daha birleştirici olacağı bir gerçektir. Gazi Baba türbesinden iki yüz metre kadar aşağıda bulunan Gazi Baba çeşmesinin aslan ağzı görünümündeki oluğundan bilek kalınlığında buz gibi soğuk su akmaktadır. Gazi Baba türbesini ziyaret edenler dilek dilerler, dileği kabul olanlar daha sonra gelip burada kurban keserek etini pişirerek orada bulunanlarla birlikte yerler. Gazi Baba türbesinin bulunduğu zirve hakim bir tepede olduğu için bakınca Kazova, Kat ve Şenyurt beldeleri ile Turhal ilçesinin bir bölümü ile Zile ilçesinin kenar tepeleri görülmektedir.






9. Yenice Köyü Tekkesi:




Yenice köyünün üst kısmındaki eski yerleşim yerinde bir ziyaretgahtır. Mezar olduğu belli belirsiz taşlarla çevrili bir alandır. Dileği olanlar ziyaret edip dilek dilerler, dileği yerine gelenler gelip kurban keserler. Şifa niyetiyle buradan toprak ve su alınır. Buradaki ağaçların kesilmesinin ve odun olarak evlere götürülmesinin iyilik getirmediği kanaati hakimdir. Kesilen kurbanların pişirilmesi için hazırlanan ateşlerde buradaki odunların yakılmasında sakınca görülmemektedir.






ARTOVA İLÇE MANİLER
MÂNÎLER


Sığın Allah adına
Erersin murâdına
Doyum olmaz Tokat’ın
Dolmasına Bad’ına.
***
Göğerti düştü dağa
Bülbüller indi bağa
Oyalanma Fadime
Gidelim madımağa
***
Fidansın gül dalısın
Belli Artovalısın
Ne yaman bakışın var
Kız kime sevdalısın
***
Lâle sümbül açtı gel
Kokuların saçtı gel
A benim Yeşilyurtlum
Uykularım kaçtı gel
***
Bahar oldu yaz oldu
Geceler gündüz oldu
Neredesin Saraylım
Gözlerim görmez oldu
***
Durmaz akar Çekerek
Dert tükenmez çekerek
Öldüm bittim tükendim
Yâr için âh çekerek
***
Al yeşil giydi yazı
Yüreğimde bir sızı
Huri midir melek mi
Şu gelen kimin kızı